Kapadokyaforum'u daha kaliteli ve etkin hale getirmek için aşağıdaki maddeleri uygulama konusunda duyarlılığınızı bekliyoruz.
Tehdit edici, küfürlü, müstehcen, kaba, nefret dolu yada aşırı sayıda istenmeyen mesajlar göndermek; din, dil, ırk ayrımına yönelik iletiler göndermek ve materyaller kullanmak kesinlikle yasaktır.
Yazdığınız ve eklediginiz her türlü mesaj ve eklentilerden yalnızca siz sorumlu sayılırsınız. Kapadokyaforum ve yöneticileri bu konuda hiçbir sorumluluk üstlenmez. Forum kurallarına uymayan mesajlar hiçbir ayrım gözetmeksizin silinir.
İfade özgürlüğünü destekliyoruz, ancak üyelerimize kendilerini özgür şekilde ifade etme alanı sunarken,
başkalarını taciz etme ve karalama imkânı vermemekteyiz.
Her siyasi görüşe saygı duyuyor ama bunların suistimal edilmesini istemiyoruz.
Bu yüzden siyasi içerikli makaleler, videolar ve yorumlar hiçbir uyarı olmaksızın silinecektir.
Gerekli görülürse ilgili üyelik hiçbir uyarı olmaksızın kapatılacaktır.
Kapadokyaforum dâhilinde sunulan hizmetleri, tasarımı ve site içeriğini her zaman değiştirebilme hakkını saklı tutmaktadır.
Kapadokyaforum aktif halde, fakat bazı bölümlerde Moderatör arkadaşlara ihtiyacımız var.
Eğer siz de kendi bölümlerinizi aktif olarak geliştirmek istiyorsanız sizi de aramızda görmekten mutluluk duyarız.
29 Ekim 1995 Karain Köyünde CUMHURİYET BAYRAMI her millî bayram olduğu gibi yine çok büyük bir katılımla ve coşkuyla kutlamıştık. Köy okullarının taşımalı eğitime geçme kararı alınmıştı.Köyde kutladığımız buruk ama çok anlamlı bir millî bayramdı.1 Aralık 1995 te de okulumuz maalesef kapanmış,yavrularımız Ürgüp’teki okullara taşımalı olarak devam etmişlerdi.Beni de Ortahisar’a görevlendirmişlerdi. Rahmetli annemin de köyü olan Karain’de İlkokulda ,3 yıl görev yaptım, çok güzel günlerdi.Aramızdan ayrılanlara Allah’tan rahmet diliyorum.Hayatta olanlara Allah’tan sağlıklı ömürler diliyorum. Meslek hayatımda çok ama çok güzel günlerdi.
Ürgüp ve çevresinin gelişmiş ve sevilen köylerinden olan Karain Köyünde 20 aralık 1946 da Babası Mavişhacılardan Salih Gürbüz ve Annesi Fatma Kuş’un sırasıyla: Ahmet, Necati, Mehmet, Güldane, Zehra ve Ayşe den sonra son evlatları olarak dünyaya gelmiştir.
Köyde başarılı derecelerle ilkokulu okuduktan sonra abileri gibi marangözcülük değil, tersine Kayseride okumak için liseye gider.
1964 yılında köyün sevilen ve yardımsever kişiliğiyle bilinen Babası Maviş Hacı Ağan Salih Gürbüz hasta yatağına düştüğü için İmamoğluların Hayriye Gürbüz ile acilen evlenir.
Ve aynı yıl Babasını tüm müdahalelere rağmen 64 yaşında kaybeder.
Sonra 1966 da Samsun, Konya ve Amasya da askeri görevi esnasında ilk çocuğu Havva Dudu (Fatma) dünyaya gelir ve görmek nasip olmadan maalesef meçhul bir hastalıktan dolayı kısa süre sonra vefat eder.
1968 de ikinci ama tek ve son çocukları olan moral kaynağı Salih Zeki dünyaya gelir.
Sonraki yıllar İstanbulda iş aramaya gider ve sevdiği bacanağı Ahmet Akçay ile pazarlarda patates satmaya başlar. Derken Tercüme ve İşbulma adı altındaki özel firmaların aracıları ile irtibata girer ve Avrupada fabrikalarda birkaç sene çalışarak para kazanıp geri dönme ümidiyle yurtdışına yönelir.
Yaptığı bağlantılar ile Fransa da iş ve gelir garantisi sevincini tüm köylülerle paylaşır ve gurbete gitmek isteyenler için tüm istek işlemleri için Ürgüp–İstanbul arası defalarca seferber eder. Çoğu kişi için gereken işlemleri de halleder ve ilk olarak 1969 da Fransa da bir lastik fabrikasında diğer köylülerle çalışmaya başlar.
İnsan, yeryüzüne adımını attığı ilk andan itibaren büyük bir hikayenin içine doğar. Yaşadığı çağ, içinde bulunduğu toplum, kültürel ve sosyal atmosfer. Böylece gurbetteki hayat başlar ve aynı sene şartları daha iyi olduğu için Hollanda’ya taşınır ve bir varil fabrikasında çalışmaya başlar.
1973 te Hollanda hükümeti eşi ve çocukları olan yabancı işçilere kolaylık tanır ve aileleri birleştirmeye teşvik eder. Hanımı Hayriye ve tek evladı Salih Zeki’ yi aynı yıl Hollandaya getirir. Amsterdam’ın sevilen bir semtinde 3. katta olan bir evi kiralar ve yerleşirler.
1975 te Annesi Fatma Kuş’u bir yaz tatilinde 74 yaşında hastalıktan dolayı kaybeder.
1989’da çok sevdikleri ilk torunları Esma Havva dünyaya gelir. Kendi oğlunun bebeklik dönemini fazla görmek nasip olmadığı için, torunuyla beraber aynı evde ilk defa bu duyguyu doya doya yaşadı. Fakat maalesef fazla sürmeden 1991 yılında Esma Havva kalp yetersizliğinden dolayı vefat eder.
1992’de Semih ve 1998 yılında Yasemin ile Allah iki çok sıhhatlı ve sevimli yeni iki torun nasip eder. Torunlarını gene aynı evde yakından sevebilmek tekrar nasip olur.
Zor şartlar altında kazandığı paralarla yatırım yaptığı her adım hüsrana gider ve hep kaybeder. Bu hayal kırıklığına rağmen pes etmez ve aynı hızla çalışmaya devam eder. Gücünün yettiği hiçbir yardımı hiç kimseden esirgemez ve aynı Babası gibi seve seve herkezin işine koşarak kendi işlerini ertelerdi.
Fotoğraf çekip sevdiklerine hediye etmeyi çok severdi, ve bu yüzden kalıp kalıp fotoğraf bastırırdı. Ayrıca küçük radyoları çok severdi ve 70’li yıllarda kısa dalgadan antene ayar vererek TRT haberlerini dinlerdi.
Babam ve Annem Van Leer çelik varil fabrikasında, Ürgüplü ve farkli yörelerden gelen Türklerle beraber çalıştıkları için Hollandaca dilini yeterince öğrenemediler. Çok istemelerine rağmen bundan dolayıda maalesef fazla Hollandalılarla derin sohbetler edemediler.
1990 yılında dizlerindeki aşınma fecileşir ve bundan dolayı 3. kata çıkmakla zorlanır. Ayriyeten aşırı filtresiz sigara ve ağır tütün içerdi. Bundan dolayı da nefes darlığının gün geçtikçe fazlalaştığını görüyordum. Artık dayanamayıp hemen aile hekimimize gittim ve Babamı acilen uyarmasını rica ettim. Bunun ardına fazla zaman geçmeden ani bir karar ile herkezi şaşırtıp sigarayı bıraktı.
Bu ara yer evine taşınmaları için tüm gerekli kuruluşlara müracaat ederek, zor da olsa aynı semtte Babam ve Annem için şirin ve bahçeli küçük bir ev çıkartmak nasip oldu. Tabi o seneler hep Türkiye’ye kesin dönüş yapacağız düşüncesiyle kimse ev almayı hayal bile edemiyordu. Birde Amsterdam’da yer evleri belediye tarafından sadece yaşlılara ve engellilere veriliyordu.
1995 yılında farklı rahatsızlıklardan dolayı fabrikadan ayrıldılar ve senenin yarısı köyde ve diğer yarısı Amsterdam’da yaşamaya devam ettiler. Bu durumdan çok memnundular çünkü gurbette daima köy hayatını hayal ederdiler.
Ev köyün merkezinde olduğundan dolayı her sefer Ürgüp’e giderken köy çıkışına kadar araba köylülerle dolardı. Ve akşama doğru gene tekrar Ürgüp’te bir yerde anlaşıp aynı kişiler ve yükleriyle beraber köye geri gelmeyi çok severdi. O yolculuktaki sıcak sohbetler ve gerektiğinde bir şekil yardımlarda bulunmak onu çok mutlu ederdi.
2011 yılında Annemde Alzheimer hastalığı keşf edilir ve bunun acısıyla tatlısıyla 2014 yılı son nefesine kadar gece gündüz demeden cani gönülle hanımı ile ilgilendi ve bakımını yaptı. Büyük bir mutlulukla aynı yıl 50. evlilik yıldönümlerine ulaşırlar ve bu Hollanda’da gazetede altın çift olarak haber olur.
Zor bir dönem başlar ve 20 Aralık 2014’te Alzheimer’a yenik düşerek Annemin vefatı tam Babamın yaşgününe isabet eder… Aynı gün Babam ve oğlum Semih ile Anneme son görevimizi yerine getirerek Karain mezarlığına defn ettik.
Annemin vefatından dolayı bir türlü eski morali geri gelmedi ve yeni bir evliliğe hazır olmadığını söylerdi hep. Bu ara hüzünlü zamanlarını yenmek için küçük atölyesinde kendi ceviz ağaçlarından süs yapmaya başlar ve bunları sevdiği kişilere hediye ederdi.
Hayatı boyunca titizlikle kurallara uyan birisi olarak, trafikte olsun, iş yerinde olsun, doktorların uyarıları olsun, her tavsiye ve kurala uyardı. Beni ve başkalarınıda sürekli bu konulara karşı duyarlı olmalarını tavsiye ederdi. Derken 2020’de Korona pandemisi başladı ve tabi ki sürekli Babam ile irtibattayım. Ve her zamanki gibi içim rahat çünkü dışarı çıkma saatlerine, maskesine ve mesafeye çok dikkat ediyordu. 2021’de iki aşısını da olmuştu ve bundan dolayıda Babamda bende kendimizi biraz daha korunmuş ve rahat hissediyorduk.
Aylardan Nisan ve Babamda bir haftaya yakın hafif başlayan, fakat feci öksürmelerle beraber baş ağrısı ve yüksek ateşli olduğunu duyar duymaz neden derhal bir doktora veya acile gitmediğine yanıt olarak: “Ben aşılarımı oldum ya, bu normal bir nezle gelip geçer ve ayrıca doktorlar şuan çok acil, hastanelerde zaten hep korona hastalarıyla dolu, boşuna meşgul etmek istemem“ der. Fakat sesinden durumunun ciddi olduğunu anlamıştım ve defalarca ikna etme çabasından sonra zorla ambulansın gelmesini kabul etti.
Ambulans derken sene 1980, Hollanda’dan Karain sağlık ocağına ambulans bağışlamak için önder olanlardan biriydi, ve özellikle solunum aleti ilave edilmiş. Kim düşünebilirdi seneler sonra kendisinin bu alete ihtiyacı olacağını, fakat kendini hiçe sayarak, ambulansları meşgül etmek istemedi…
Hastanede pozitif olduğu ve kandaki oksijen değerlerinin çok düşük olduğu anlaşılır ve derhal oksijen verilmeye başlanır. Sonraki günler değerlerin düzelmediğinden ve diğer tüm müdahalelere rağmen entübeye bağlanır ve maalesef 2 mayıs 2021, 74 yaşında hakkın rahmetine kavuşur… ve tekrar oğlum Semih ile Babama son görevimizi yerine getirerek Karain mezarlığına rahmetli eşi, Annem Hayriye Gürbüz’ün yanına defn ettik.
Fedakar Annem ve Babam çok erken aramızdan ayrıldınız. Mekanınız Cennet olur İnşallah.
Bugün Anneler günü.. yanında değilim… ne kadar üzgün ve ne kadar seni özlediğimi anlatamam Canım Annem. Nur içinde yat!
Fakat alttaki resimler hakkında çok ilginç ve gerçek yaşadığım bir anekdotumu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Günlerden Cuma ve çok güzel bir bahar havası var Hollandada. Tam olarak 19 Nisan 2013 Annemin Hollandada yaşadığı son gün. Her sene Nisanda En güzel çiçeklerle süslenen “Corso”, biliyordum bu gün öğleyin sokaklarda pırıl pırıl baharı müjdeleyecekti. Bu vesileyle Anneme çok büyük bir süprizim vardı.. bu süslemelerin yapıldığı kapalı alana götürecektim… içeriye girdiğinde göz alabilecek kadar rengarenk süslenmiş çiçekler.. güller ve laleler… orkideler.. farklı farklı sumbullerin kokuları…vs vs.. hele hele o mor sumbul yokmu (Annemin en çok sevdiği).. buradan anlatması zor olacak, resimler durumu daha iyi yansıtacaktır. Annem içeri girer girmez artık sanki Cennete girmiş gibi nereye bakacağını hangi çiçeklere dokunacağını, hangi sayısız sumbulu koklayacağını şaşırmıştı…. O mutlu oldukça Babam ve ben dahada mutlu oluyorduk. Dolayısıyla her saniye, her kare mükemmeldi. Uçağın kalkmasına daha saatler varken, malesef burdan ayrılmak zorundaydık. Sonra çok seveceğini bildiğim daha farklı çiçek tarlaları gibi mucize yerlere götürdüm… Doya doya keyifli ve aynı zaman çok anlamlı bir gün yaşadık. Daha sonra sanki birdaha geri gelmeyeceğini hissedercesine çok duygusal bir şekilde Annemi ve Babamı Türkiyeye Uğurladım.. Çok zor bir dönem geçirdikten sonra 20 Aralık 2014 te Annemi Alzheimer hastalığına yenik düşerek kaybettik……..Allah Rahmet Eylesin! ..Günlerden Cumartesi 25 Nisan 2015, ve gene çok güzel bir İlkbahar havası var. Oğlum Semihle Amsterdamda Nezih bir lokantada yemeğimizi yedik ve tam lokantanın karşısındaki Meevaart konser salonuna bir kalabalık gitmekte.. Bizde artık kimin konseri var ise diyerek salona doğru yol aldık. Meğer tam 15 dakika sonra çeşitli Ortadoğu ülkelerinden, sanatçı ve orkestralar sahne alacakmış, bunu görünce tabiki hemen bilet almak için sıraya girdik. Tam sıra bize gelince gişedeki bayan biletlerimizi bilgisayarda aniden oluşan arızdan dolayı kısa bir süre için veremeyeceğini söylemezmi.. Biz artık beklerken, baktikki iş uzayacak, kısmet değilmiş dedik ve salondan çıktık. Saat 19:00 ve yakında bulunan Sloterplas Golü kenarında biraz gezerek sohbet ettik. Sonra Havaalanına doğru yol almaya karar verdik.. Yoldaki yoğun kalabalık bizi otobandan Haarlem’e inmemize teşvik etti… derken orda bir bowling salonu var, bari oraya gidelim dedik. Araba içindeki sohbetimiz öyle hoştu ki.. ikimizinde haberi olmadan ırmağın ters tarafına sapmışız ve geç farkettiğimizden dolayı Bowling olayı da nasip olmadı. Mademki böyle bu işte de vardır bir hayır dedik.. ırmak kenarındaki kıvrımlı yolu epeyce takip ettik ve Cruquis’e vardık. Ha dedim biraz ilerde çok meşhur bir uluslararası Hollandalı sihirbazın aynı şekilde sihirli evini oğluma göstermek istedim. Tam yaklaşmışken, ayrılmamız gereken yol trafiğe kapatılmış ve başka türlü de oraya varabilmemiz mümkün değildi artık.. Hayırdır Allahım dedik ve gene programımızı değiştirerek.. canımız bir kahve çekmiştiki anlatamam, tamda La Place’nin önünden geçiyoruz. Hemen U-dönüşü yaptık ve restoranın park alanına park ettik. Tam içeri gireceğiz ve bize mekanın kapanmasına sadece 5 dakika kaldığını söylediler ve bundan dolayı burasıda nasip olmayıverdi……..!! Allah Allaaaaaah, nereye niyet etsek, kısmet olmuyor! Biz artık şaşkınlıkla tekrar arabaya bindik ve yolumuza devam etmeye başladık. Çok sürmedi ve yolumuz komple kapandı, hertaraf polis, ve büyük bir kalabalık var.. Hayırdır dedik.. yol kenarları hep araçlarla dolmuş ve tam kalabalığın yanında tam bize göre bir boş park yeri bizi bekliyormuş gibi gel buraya park et demezmi…… Arabadan indik… halen o an, orda neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz.. ve kalabalığın arasında tam ikimize göre on sırada yer açılır ve bakarızkı.. Biz unutmuştuk ama Annem bizi bir şekil buraya yönlendirdiğini hisseder ve 2015 Corso’sunun ilk süslenmiş arabası bizi karşılar.. sanki bizi beklermiş gibi tam o an büyük bir kamyonet kenarındaki büyük bir binlerce mor sumbullerle süslenmiş bir tablo önümüzde durur ve o güzel kokusunu saçar… ve beni derin gözyaşlarına boğan o mor sumbuller.. büsefer Annemin bana sunduğunu hissederim………….. Saçları sumbul anam, yanağı gül anam Uyan Anam bak gene sumbul vakti, gül vakti Usul, ağır, yorgun uyuyor bedenin Ah ne kadarda güzelsin Anam Uyan kurban olduğum uyan da bir bak.. Senin için güzel Annem, Keukenhof’u güzelce bir gezdim…
Karain Köyünde evimiz hemen kahvehanenin yanında olmasından dolayı 1975–1995 senelerindeki yaz tatillerimize ait çok güzel hatıralarım var.. hep birlikte bir Cüneyt Arkın filmine bakmak, Domino, Okey, oynamak, Gazeteleri okumak, kahve önünde büyüklerimiz ile her konuda hoş sohbet ederdik.. O dönemlerde sevgili İbrahim Dayımda çaycılık yapıyordu, hey gidi günler…
1960 yıllarında Karain Köyünde birkaç bisikleti olan varmış, bunlardan birisi de Babammış. Köy meydanında bisikleti olmayan diğer arkadaşlarına da öğretip, sürsünler diye seve seve bindirirmiş. Fakat ilginç olan bisikletin o zaman ruhsatı olması, otomobil gibi muayenesi gerektiği ve üstelik 4 ayda bir bisiklet kullanım harcı alınmasıydı. Hatta ve hatta bisikletlerin otomobil gibi plakaları varmış 🙂 Merhum Muharrem Gürbüz anısına, Allah rahmet eylesin!
Marangöz hanesindeki giysisi ile sene 1962. Köyde yeni ve tamirat olarak cam, çerçeve, dolap, sandık ve kapı yaparmış. Marangöz hanesine uğrayan çocukları sanat’a teşvik ederek, ilgili olanlara harçlık verirmiş. O zamanlarda çok değerli olan radyosunu dinlermiş..
Aynı zaman dizel değirmeni varmış ve tuz ticareti yaparmış
Dedem malesef ben doğmadan 4 sene önce 1964 de vefat etmiş. Allah rahmet eylesin!
İlçemizin en modern köylerinden birisi olan Karain Köyüne Hollandada çalışan işçiler tarafından 320 bin lira değerinde Opel marka AMBULANS hibe edilmiştir. Köy halkının büyük bir çoğunluğu Hollandada ve Isveçte çalışmaktadır.
Hollandada çalışan Muharrem Gürbüz ve İsmail Ülkü’nün teşebbüsleri neticesinde Hollandada açılan bağış kampanyasına 40 işçi hemşehrilerimizin yardımı neticesi toplanan 8000 Hollanda Florini karşılığında 1974 model tam tecizatlı Opel marka Ambulans getirtilerek Karain Köyü sağlık ocağının emrine verilmiştir.
İçerisinde oksijen çadırı ve iki sediye acil yardım malzemeleri, sakat taşıma aletleri ve hertürlü tecizatı bulunan Ambulansın Karain Köyü sağlık ocağına hibe edilmesi köy halkı tarafından büyük bir memnunluk yarattığı öğrenilmiştir.
Birincisi: Her nekadar Avrupada yetiştiysem de, T.C. İlkokul Diplomamı Hollanda da aldım. Haftanın belirli günleri Türk kitapları ile Tarih, Türkçe, Sosyal Bilgiler, Din dersi, Coğrafya gibi derslerimizi çok severek ve azimli bir şekilde takip ettim. Sevgili Seniye Tacettin Hocamı da çok severdim, hatta günümüzde yaşıyor ve yazışıyoruz. 23 nisanda tabiki başta o tatlı heyecan ve haftalar öncesi ezbereler derken, aynı zamanda folklor ekibi kurmuştuk. Fakat malum benim fes başıma küçük gelmişti 🙂 Bir makas ile gözükmeyen kısmından kesmiştik 🙂
Güzel olan Hollandalıların da 23 nisan şenliklerine katılmaları idi, semt evlerinde organize edilirdi yemekli, orkestralar gelirdi vs.
Malesef günümüzde tamamen bitti diyebilirim. Son olarak 7 sene önce bir organizeye gitmiştim, koskoca salonun çeyreği bile dolmamıştı, işte bu çok üzücü…
Dolayısıyla iyiki yaşamışım, bende çok güzel hatıraları kaldı.. fakat neyazıkki elimde birkaç resim harici hiç belge yok.
İkincisi: de 23 nisan 1986 da Amsterdam Belediyesine ilk iş müracaatımı yapmıştım, ve bugün tam 35 sene sonra halen aynı kurumda görev almaktayım ve emekli olmama 15 sene kalmış.. Her türlü tehlike, zorluklar ve vardiyalarla aynı kurum içinde farklı görevler aldım ve halen işimi çok seviyorum.
İsterimki herkez bu duyguyu yaşar, fakat diğer yandanda tabiki emekli olanları da kıskanmıyor değilim.. Allah hepimize güç kuvvet azim versin. Türküm Doğruyum Çalışkanım !
Atatürk büstünün köyde açılış töreni ve özellikle bir bayanın açması dikkat çekici ve okadarda güzel. Önemli protokol ve bando takımı ile sene 1963. Fotoyu Yollayan: Zahide Tural
“Bu anı yaşadım. Çocuktum, böylesi günler merakımızı çekerdi. Karlıktan yaya olarak gelip gördük. Çok görkemli bir açılıştı. Şükrü öğretmen eşiyle birlikte konuklarla birlikte açılışı yaptı. Şükrü öğretmenin eşiyle birlikte Atatürk’ün büstünün önünde saygıyla duruşları görülmeye değerdi. Şu an o anı yaşıyor gibiyim. Kadın erkek eşitliğini simgeliyorlardı. Bu nedenle Atatürk’ün büstünün önünde ruhuna dua okuyorlar teşekkür ediyorlardı. Şükrü öğretmen Köy Enstitüsü mezunu etkin çalışkan bir öğretmendi. Açılıştan sonra soğuk pınarda yemekli ziyafet verildi. Biz de acıkmıştık ama bir türlü yemek almaya yanaşamıyorduk. Rahmetli Kasım Uğur’un babası Ali amca bizim garip halimizi görünce “ gelin yavrularım gelin size yemek vereyim deyince açlıktan guruldayan midemiz bayram etti. Çala kaşık tabağımızı bir solukta silip süpürdük. Ali amca “ doymadıysanız daha yemek var gelin “dedi. Birer tabak daha salatalı yemeğimizi yedik ve yüzümüz güldü. Ali amcamız inşallah cennetin başköşesindedir”.
Bu değerli resimde Karain Köyü Eski İlkokulunu görüyorsunuz. Muhtemelen 1960 yıllarında çekilmiş.
Resimdeki topluluğa bakılırsa günümüzde bile bu genişlikte net bir resim çekmek güç olsa gerek. Yer: Karain Köy Meydanı ortada Atatürk Heykeli.
Lütfen tanıdıklarınızı veya anılarınızı paylaşınız. Resmi bizimle paylaşan Zahide Tural’a Teşekkür ederiz.
Köyümüze geçmişte pasan tabir edilen kendi aracıyla gelen Turistlerin çekip yollamış olduğu fotoğralardan bir kaçı. İletişimin haberleşmenin güç olduğu dönemlerde çektikleri fotoları yurtdışından yollamaları bile büyük incelik.
Sizin de elinizde bu tür fotoğraf varsa yoruma ekleyebilirsiniz.
Resim(Açık renk):
Ön sıradakiler: İrfan TAŞKIN, Bünyamin DEMiR, Hasan Hüseyin KUŞ, Mustafa ÖZ, Mehmet DEMİRTAŞ, Mustafa TURAL Orta sıra: Süleyman ACAR (en solda yarısı çıkmış) Haceli DOĞAN, H.Hüseyin DEMİRTAŞ, Mehmet ÖZDEMIR, Ali ALKAN, H.Hüseyin ATASEVER, İbrahim GÜRBÜZ Üst Sıra: Turist Anderson, yanındaki Kasım UĞUR
2. Resim:
1- Muammer Gürbüz 2- Adnan Duru 3- Osman Akçay 4-5- Yusuf AYATA 6- Şaban Aktürk7- Mustafa Başar 8-9-10- Haceli ORHAN 11-12- Kasım Uğur 13-14- Mustafa Demirtaş15- Ahmet İnan 16- Kasım Aksoy17- Osman Poyraz 18- Süleyman Acar 19- Bünyamin Demir 20- İrfan Taşkın 21- Hasan Hüseyin Demirtaş 22-23- Hasan Hüseyin Kuş24- Nurettin Aktürk25- Mustafa Öz 26- Yusuf Ünver 27-28- Mustafa TURAL
55 sene önce Karain Köyü Bayırpınar Mahallesi. Siyah beyaz olmasına rağmen sanki günümüzün seçkin hotelleri/resortlarını andırıyor.. Meğer o zaman en lüks 5 yıldızlı tatil köyünde yaşanıyormuş.. Kaya odalarında, tandır yemekleri ve köyümüzün o berrak o tatlı çeşmelerinden akan suyu… hemde herşey organik.. ve.. ve.. hattaaaa hattaaaaa……
Karain Köyü 1982 sinif hatirasi Ögretmen: Ali Alkan
Üst sira, soldan sag:
1. Hatice Özyürek
2. Zafer Ata
3. Mustafa Öz (nagmi deger kurt)
4. Zehra Öz
5. Fatma Can
6. Osman Ku$
7. Hasan Dogan
8. Ömer ArIk
Orta sIra:
1. Serife Öksüz
2. ? (Uygun’lardan oldugunu saniyoz)
3. …… Aslan (Atiyenin Mustafa’nin kücük oglu)
4. Bekir Kara
5. Ali Ünal
6. ?
7. Zehra Yigit
8. Sidika Can (emin degiliz)
9. ?
10. ?
11. ?
12. ?
13. ?
Alt sira:
1. ?
2. Hakki Arik
3. Adil Duran
4. Hüseyin Ugur
5. Baris (Kozaklidan köye gelen postacinin oglu)
6. Hasan Hüseyin Dinler
7. Mustafa Türkoglu
8. Yusuf Soylu
9. Ibrahim Inan
10. Osman Atasever
11. Naci Özdemir
12. Bekir Acar
Ev kapıları sadece açılıp kapanan, arkadan sürgülenen, zil takılan, kilitlenen, önünde bir eşik bir paspas bulunmasından ibaret değil. Kapı çalmak, akabinde geleni karşılamak ve karşılanmak tek başına ayrı bir konu.. Köylerimizde kapı önünde çocuklar oynar, kediler yatar, kadınlar fasulye ayıklar, yün eğrilir, çay içilir, tespih çekilir, odun kırılır, halı yıkanır, zaman geçirilir… ve daha…
Ürgüp ilçesine bağlı Karain köyünde 1950 yıllarında başlayan eşekli kütüphanenin sandıkları 69 yıl sonra bulundu.
Ürgüp ilçesine bağlı Karain Köyünde 1950 yıllarında Rasim Pehlivanoğlu tarafından kurulan kütüphaneden çevre köylerin yararlanması için eşek ile köylere sandık içerisinde kitaplar götürülmeye başlandı.
Köylere eşekle kitapların götürülmesinin ardından kütüphanenin adı eşekli kütüphane olurken bu kütüphaneye ait olan sandıklar Karain köyü sakinlerinden Beşir Dinler tarafından aradan geçen 69 yılın ardından depoda bulundu. Eşekli Kütüphaneye ait sandıkları bulduğundan dolayı son derece mutlu olduğunu ifade eden Beşir Dinler köyümüzün tarihini ortaya çıkarttık dedi. Dinler, “Eşekli kütüphanenin tarihini bulduğuma ben çok sevindim.
Köyümüzde muhtarlık seçimi yapılmasının ardından devir teslim töreni yapıldı. Devir teslim töreni yapılırken depoyu gezerken burada rastladım. Daha önce de kütüphane vardı köyümüzde, kütüphane kapatılınca bunları burada bırakmışlar. Tesadüfen buldum. İşte hak yerini buldu biz köyümüzün değerini ortaya çıkartmış olduk. Bunun hatırası 1950 yıllarında Rasim Pehlivanoğlu hocamız vardı kendisi şuan Kayseri’de yaşıyor. Onun mücadelesi köylülerin desteği ile kütüphane kuruldu.
Daha sonra eşek ile köylere servis yapılmaya başlandı. Hacı Bekir Koca isimli bir memuru vardı. Bizde bunlara meraklı olduğumuz için sandıkları görünce heyecanlandık” dedi.
Karain Muhtarı Osman Soylu ise açıklamasında bulunan sandıklar bizim köyümüzün mirasıdır bu sandıkları kimseye vermeyiz dedi. Muhtar Soylu, “Karain Köyünün yeni muhtarı olarak devir teslim töreni esnasında köyümüzün eski depolarından şuan yanımızda bulunan sandıkları bulduk.
Bu sandıklar 1950’li yıllara dayanan tarihimizi depodan çıkarttık. Tarihimize tekrar sahip çıkmak adına bunları elimizde bulundurup sonuna kadar tarihimize sahip çıkacağız. Bu 1950 yıllarında başlanmış olan Eşekli Kütüphane diye adlandırılan tarihimizdir. Şuan muhtarlık binası olarak kullandığımız yer Eşekli Kütüphanenin başlangıcı olan yerdir. Yeni kütüphane yapılmasının ardından eşekli kütüphanenin başlamış olduğu yer muhtarlık binası olarak tahsis edildi. Biz bulmuş olduğumuz tarihimize elimizden geldiğince, gücümüzün yettiğince sonuna kadar sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bu sandıklar bizim köyümüzün tarihidir.
Bu sandıkları yapacağımız köy konağı sonrasında herkesin gelip görebileceği şekilde bir alan yapıp sergileyeceğiz. Şuan için bu sandıkları bir yerlere vermeyi düşünmüyoruz. Bu sandıklar köyümüzün mirasıdır” şeklinde konuştu.
Eşekli kütüphanenin nasıl ortaya çıktığını anlatan Kütüphane Kurucusu Rasim Pehlivanoğlu ise Ürgüp’e bağlı Karain köyü kütüphanesinde Bekir Koca’yı işçi kadrosundan memur olarak işe aldırdığını belirtti. Daha sonrasında, Rasim Koca’nın gündüzleri köy halkının tarlada çalıştığını söyleyerek eşeklere sandıklarla kitap yükleyip çevre köylere gittiğini ifade eden Pehlivanoğlu; bu durumun, köylülerde büyük heves uyandırdığını söyledi.
Pehlivanoğlu, köylülerin kendi aralarında okudukları kitapları takas ettiğini ve okuma oranında ciddi artış olduğunu gördüklerini söyledi. Göreve başladığı ilk sene 5 sınıf birden okutan ve başarısından dolayı akşam okulu açması istenilen Rasim Pehlivanoğlu, “İlk önce, Karain köyüne atandım 1947 yılında. 6 yıl öğretmen olarak görev yaptım ve o 6 yıl o kadar verimli oldu ki anlatamam. İlk 2 yılda 5 sınıf okuttum, hatta 1.nci yıl 5 sınıfı okutuyorum bir de Ürgüp Milli Eğitim Müdürlüğünden yazı geldi akşam okulu açacaksınız diye.
Öğrenciler, biraz okumayı öğrendiler fakat köy yerinde bahar da gelince herkesin tarlada işi gücü oluyor. Köyde, Bekir Koca kütüphaneye bakıyordu. Kütüphaneyi açma kapatma ve okutma işleri onun vazifesiydi. Bana dedi ki, ben kütüphaneden ayrılmak istiyorum. Ben de, ne yapıyorsun, sebebini söyle bırakamazsın dedim. Israrlarımla yine devam ettirdim. Çünkü eğer o ayrılırsa, kütüphaneyi kapatacaklardı. Ben de memur kadrosu verilmesini istedim kendisine. Ne zaman verileceğini sordum ve 1959 yılının Mart ayında resmen memur olarak kütüphane kadrosuna aldırdım. Ama bu Bekir Koca’ya yetmedi sabit bir yerde kalmak istemiyordu. Köylü tarlada çalışıyor kendisi de gündüz kütüphanede oturmaktan rahatsız oluyordu.
Zaten niyeti, köylere kitap taşımaktı. Ondan dolayı, eşeklerle köylere kitap götürmeyi kafasına takmıştı. Bekir Koca sürekli sandıklarla köylere açılmayı teklif ediyordu. Daha sonra sandıklara doldurduğu kitapları köylere taşımaya, insanları okumaya teşvik etmeye devam etti. Daha sonra diğer kütüphaneler de aynı şekilde eşek alarak kitap taşımaya başladılar. Eşekli kütüphane olayı böylece başlamış oldu” dedi.
Karain köyünün öğretmeni ve onun etrafındaki gençler, köy imamı, muhtar ve ihtiyar heyeti bir araya gelir, örnek köy olma çalışmalarına kütüphane kurularak başlanılması gerektiğine karar verirler. Köy meydanındaki halk odasının bu iş için uygun olduğuna karar verir ve muhtardan burayı isterler. İçindeki malzemeler genç öğretmen Ethem Uz’un kullanılmayan evine taşınır. Bu arada kütüphaneyi kurmak için bir dernek kurulmasına karar verilir. Derneğin tüzüğünü Rasim Pehlivanoğlu ve Ethem Uz birlikte yazarlar. Kurucular heyeti oluşturulur, tüzük imzalanır ve evraklar kaymakamlığa iletilir. Böylece ‘Karain köyüne kütüphane kurma ve geliştirme derneği’ 1957 yılı Temmuz’unda resmen kurulur. Derneğin başkanlığına da Rasim Pehlivanoğlu seçilir. Derneğin faaliyete geçmesi köylü arasında sevinçle karşılanır, herkes bu dernek için elinden geleni yapmaya çalışır. Evinde kitabı olan yaşlılar bu kitapların hepsini getirip kütüphaneye bağışlar. Herkes kütüphaneye sahip çıkar ve ‘Bizim Kütüphanemiz’ der. Bu arada kaymakamlıkla temas kurulup malzeme desteği alınır. Ürgüp’te bulunan kütüphaneden de fazla kitaplar buraya getirilir. Köyden, ilkokul mezunu Mehmet Dinler, 20 lira aylık ücretle kütüphaneyi açıp kapamakla görevlendirilir. Mehmet Dinler, kütüphaneyi köylü işten dönmeye başladığı bir saatte, öğleden sonra 14.00’te açar ve 22.00’ye kadar açık tutar. O zamanlar köyde elektrik olmadığı için kütüphane lüks lambalarıyla aydınlatılır. Kütüphane açık olduğu 8 saat boyunca genç, yaşlı, çoluk çocuk, her yaştan köylü vatandaşla dolup taşar. Artık köylü tarladan döndükten sonra ‘Balzac’ okumaktadır. 1957-58 ders yılı sonunda kütüphanedeki kitap sayısı 1.500’ü geçmiştir. Kütüphaneye ilgi sadece köy ile sınırlı kalmaz, civar köylerden insanlar da kütüphaneye ilgi gösterir.Yakın köylerde bu oluşum konuşulur ve insanlar ‘biz de bir kütüphane açalım’ demeye başlar. Civar köylerden de kütüphaneye gelip kitap okuyanlara hatta kitapları ödünç alıp okuyup geri getirenlere rastlanır.
1958 yılının Haziran ayında bir kafileyle Karain köyüne gelen Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Prof. Dr. Hasan Reşit Tankut da kütüphaneyi gezer ve çok beğenir. Döndüğünde, 18 Haziran 1958 tarihli Ulus Gazetesi’nde Karain’i ve kütüphaneyi anlatan ‘Göreme Yolları’nda’ isimli bir yazı bile yazar.
Karain Kütüphanesi, köylüler arasındaki ikiliği bir nebze olsun ortadan kaldırır. Kütüphane salonunda her görüşten insan yan yana kitap okuyabilmekte, herkes birbiriyle okuma ortak paydasında buluşmaktadır. Bütün ülkede belirgin olan partizanlık da kütüphanenin kapısından içeriye giremez. Karain Kütüphanesi, 1959 yılında yeni bir boyut kazanır. Karain köyü kütüphanesi, kadro alabilmek için Mustafa Güzelgöz’ün memur olduğu Ürgüp Tahsinağa kütüphanesine bağlanır ve o kütüphanenin iare (ödünç verme) servisi olur. Kütüphane derneğinin kurucularından Hacı Bekir Koca da kütüphane memuru olarak görevlendirilir. Yeni bir şube açıldığından ve yeni memur alındığından Mustafa Güzelgöz de kütüphane müdürü olur.
Eşekli kütüphaneler doğuyor
Rasim Pehlivanoğlu’nun gayret ve teşvikleriyle açılan Türkiye’nin ilk köy kütüphanesi, 1959 yılından itibaren yeni bir hüviyet kazanır, artık o Türkiye’nin eşekli kütüphanesidir. Kitap okumayı civar köylere de yaymak gerektiği düşüncesi ‘eşekli kütüphane’ kavramının ortaya çıkmasını sağlar. Kitapları köylülerin ayağına götürmek gerekiyordu ve o dönemin en önemli ulaşım aracı eşeklerdi. Karain köyü kütüphanesinin memuru Hacı Bekir Koca, kendine ait eşekle köylere kitap götürmeye başlar. Eşekle kitapları kolay taşımak için özel sandıklar yaptırılır. Kitaplar eşeklere yüklenir ve köylüye ulaştırılır. Bir dahaki gelişe kadar kitaplar okunur ve her gelişte yeni bir kitap alınır. Bu işi ilk yapan eşekli kütüphaneci Hacı Bekir Koca’dır. Hacı Bekir Koca’nın genç yaşta vefatından sonra bu görev Hakkı Alkan tarafından yapılır. Hem Hacı Bekir Koca hem de Hakkı Alkan, idealist öğretmen Rasim Pehlivanoğlu’nun çocukluk arkadaşlarıdır ve idealini paylaştığı gençlerdir. Türkiye’nin ilk köy kütüphanesi, sonradan eşekli kütüphane diye meşhur olur. Ünü Türkiye sınırlarını bile aşar, yurtdışında bile konuşulur o dönemlerde.
1962 yılında ise köyün başöğretmeni Rasim Pehlivanoğlu’nun hayali kısmen gerçekleşir ve Karain, örnek köy ilan edilir. O sıralarda kütüphane de önemli ölçüde hedefine ulaşmıştır. Karain’de on beş yirmi yaş arası okumayan kimse kalmamıştır. Türkiye’de okuma yazma oranı yüzde 35 iken Karain’de bu oran yüzde 90 idi.
Eşekli kütüphane rant aracı
O dönemlerde Karain kütüphanesine destek verenlerden biri de Ürgüp Tahsinağa kütüphanesi memuru Mustafa Güzelgöz idi. Eşekli kütüphanecilik meşhur olup da rağbet görmeye başlayınca Mustafa Güzelgöz de bu kütüphaneleri kendisinin kurduğunu söylemeye başlar. Olayın duyulup meşhur olmasından sonra eşekli kütüphaneci olarak Mustafa Güzelgöz Amerika’dan da ödül alır. 1963 yılında Amerika’da ülkelerin ‘yaratıcı insan’larının yarıştığı bir yarışma düzenlenir. Bu yarışmada Mustafa Güzelgöz’e eşekli kütüphane çalışmalarından dolayı birincilik ödülü verilir. Eşekli kütüphaneci olarak Mustafa Güzelgöz meşhur olur, adına televizyon programları düzenlenir. Romancı Fakir Baykurt, ‘Eşekli Kütüphaneci’ diye bir de roman yazar. Projenin asıl tasarımcısı Rasim Pehlivanoğlu’nun ise, bu süreçte ismi bile geçmez. O işin doğrusunu, yani eşekli kütüphanelerin Karain köylüsünün el birliğinin ürünü olduğunu anlatmaya çalışır; fakat olay bir kere Mustafa Güzelgöz’e mal edilmiş olduğundan pek de başarılı olamaz. Şimdi 80 yaşında emekli eğitimci yazar olan Rasim Pehlivanoğlu, eşekli kütüphanecinin gerçek hikâyesini yazdığı eserinin basılmasını bekliyor. Pehlivanoğlu’nun ‘Olayları Yaşayanların Dilinden Eşekli Kütüphaneci’ isimli kitabı, yayıncı bulunup da basılırsa, olayların gerçek yüzü de aydınlanmış olacak.
‘Böyle bir şey bir daha yapılamaz’
Rasim Pehlivanoğlu: Bu bir daha yapılması mümkün olmayan bir şeydir. O hareket sadece bir kütüphane hareketi değildi. Bir halk hareketiydi. Ürgüp’ün bütün köylerini saracaktı ve sarmıştı da. Ondan sonra Türkiye’ye sıçrayacaktı. Hatta milli eğitim bakanlarıyla konuşmuştum o zaman. Anlaşmıştık. Türkiye’nin on dört halk eğitim merkezi vardı büyük illerinde. ‘On beşinci halk eğitim merkezini Ürgüp’e açalım, sen de halk eğitim müdürü ol. Gelişmeyi buradan başlatalım.’ dediler. O zaman halk eğitim genel müdürlüğü filan yoktu. Ben de bunu hizmet olarak kabul etmiştim. Onların kabul ettiği esaslara uyarak gerekli muameleleri yaptım. Kaymakamla anlaştık, istek yazısını yazdık. Bu sırada yeni kaymakam geldi. O biraz güçlük çıkardı. Yazıyı yazdık, bir ay içinde emir geldi bakanlıktan halk eğitim merkezi açılması için. İşte o zaman fırtına koptu. Benim halk eğitim müdürü olmam mevzubahis oluyordu. Bakanlık öyle istiyordu. O zaman partizan politikacılar hakimdi. Her şeyi parti açısından görüyorlardı. Karşı partiye yüz veriyorsun, onlara destek oluyorsun diye aleyhimde kampanya başlattılar. Ortalığı bulandırdılar. Ve kışın ortasında, 6 Ocak’ta tayinimi çıkardılar.
Kurtlar kütüphanenin eşeğini sarmıştı
Ali Alkan (Eşekli kütüphaneci Hakkı Alkan’ın oğlu): Babam çok isteyip de okuyamayanlardan biriydi, sonradan memur oldu kütüphaneye. İstekli ve azimliydi. O zaman Ürgüp civarında birkaç köy daha vardı, bu köylere eşeklerle sandıklar çatılarak, içerisine kitaplar konuluyor ve götürülüyordu. On beş gün sonra tekrar gidiliyor, kitaplar değiştiriliyordu. Çocuklar bu şekilde faydalanıyordu. O zaman ilginçti tabii. Çocuklar, kütüphane memurunun geleceği günleri biliyorlardı. Ben de birkaç defa babamla birlikte gittim. O zaman çocuklar beklerlerdi, kütüphane memuru gelecek, biz kitap alacağız, kitap değiştireceğiz diye. Bu iş 60’lı yılların sonlarına kadar sürdü. Hatta kitapları vermeyen çocuklardan kitap toplamaya bile gittim yakın köylere. Benim ortaokul yıllarıma 65-68 yıllarına kadar devam etti bu uygulama. Şöyle ilginç bir hatırası da var babamın. Bir gün köye kitap dağıtmaya giderken kış vakti, yolda kurtlar çevirmiş. Babam kurtlar kaçsın diye değişik sesler çıkarıyor. Güya köpeklere çağırıyor gibi yapıyor. Havyanlar buna doğru gelirken yollarını değiştiriyor. Eşeği bırakıp kaçmak istiyor. Eşek benden hızlı koşar, eşeğe yetişemezler, ben kalırım, kurtlara yem olurum diye düşündüğünden eşeği de bırakmıyor. Eşeğin palanındaki yem torbasını çıkarıp sürümüş, geliyor ha, diye gürültü yapıyor, kurtlar kaçıyor böylece. O zaman bundan dolayı da bir silah almaya çalışmıştı babam ama alamamıştı.
Rasim hocayı örnek aldım, kütüphane kurdum
Ethem Uz (Emekli öğretmen, Rasim Pehlivanoğlu ile ilk kütüphaneyi açanlardan biri) Rasim Bey’in çevresinde benim gibi birkaç kişi daha vardı. O dönem gençlerin çoğu onun elinden geçmiştir. İlk kurulan kütüphane derneğinde ben de varım. Ama onun yol göstermesiyle girdik biz o işe. Kitaplar bulduk, birkaç dergi abonesi olduk. Daha çok gençler gelir giderdi. Kütüphane ortaya çıktı böylece. Sonra kütüphaneye memur olarak başlayan Bekir Koca eşeklere yükledi ve köylere götürdü kitapları. Yakın köylerimizden gelen de oldu. Kitapları alırlar, köylerine götürürler ve okurlardı. Askerden sonra Çökek köyünde göreve başladım. Buradan örnek alarak Cumhuriyet gazetesinin ‘Mektuplar’ sütunu vardı, oraya yazdım. Bir yerlerden kitaplar geldi. Sahaflardan geldi. Milli Eğitim Bakanlığı’na yazdık, oradan geldi. Köyde bir köy odası vardı, orada da kütüphane kuruldu. Bütün bunlar Rasim Bey’den aldığımız örnekle oldu.
ÖGRETMENLERIMIZ: Rasim Pehlivanoglu(1928) Bekir Pehlivan (1936) Hikmet Semiz Süleyman Alkan (H.Ali oglu-1940) Cafer Ataseven Ali Öksüz Ali Özer Sükrü Taskin Ibrahim Duru (lise) + h (Osman oglu-1945) Ethem Uz (1936) Ahmet Dinler Serafettin Celebi Mustafa Orhan Mustafa Dogan (lise) Celil Pehlivan (Rasimoglu 1953) Mehmet Özcan (lise) Ali Alkan (Hakki oglu-1952) Abdullah Kurnaz (Ali oglu-1953) Isa Dogan (lise) + h (Hasan oglu-1954) Ömer Tural + h (Ibrahim oglu , 1946) Ibrahim Gürbüz (Mustafa oglu-1956) Ahmet Celebi (Ali oglu-1956) Bünyamin Dinler (Ahmet oglu) Faruk Dinler (Ahmet oglu) Ali Öz Safile Gürbüz(k) Saliha Basar (k) Serife Genc (k) Ali Kara Fatma Peksen(k) Reyhan Alkan (k) (Süleyman kizi, 1960)) Fatma Duru (Isa kizi -1980) Tuba Duru (isa kizi- 1981) Sifa Dinler(k) Mahmut Aktürk Ayse Bilgin (k) Kadir Tural (Ömer oglu, 1983) Osman Demircan Orhan Peksen Nursen Celebi (k) Emine Hilal Toybiyik (Nursen Celebi kizi) Canan Demircan(k) Ayhan Özdemir Hüseyin Dinler Gülsen Pehlivan ( Rasim kizi) Kiraz Pehlivan (Mehmet kizi ) Murat Dogan (Isa oglu ) Fatma Özer (Yusuf kizi) Edibe Inan (Ahmet kizi) Hatice Öksüz (Mehmet Öksüz kizi ) Ferit Celebi (Faruk oglu) Serdar-Ali Semiz (Salih oglu 1982) Ali Öztürk( Gülbahar= Sabire oglu) Nihat Güven (Cemal oglu-01.07.1946- Hatice Güven (Saadettin kizi) Cigdem Güven (Erkan kizi) Ömer Dinler (Bünyamin oglu- ) Mustafa Uygur Ahmet Koca(Anis-Mehmet oglu) Emine Poyraz= Ermin (hasan kizi) Zübeyde Arik(Ömer kizi) Emine Ünlü (muhtar Haci kizi) Gülcan( Kus)Akkoyun( Ömer Kus kizi-1983) Ülkü Pehlivanoglu Duman (Rasim pehl. kizi- 1964) Fatma Pehlivanoglu (Bekir pehl.kizi – 1959) Fatih Ugur ( Mustafa oglu-1972)
(k=) kizlik soy ismi (h=) hocalikta yapti anlaminda (ögr)=ögretmenlik liyakati var veya yapti anlaminda|
**********************
IMAMLARIMIZ: Ibrahim Duru(böyük hoca) (Salim oglu 1873) Tahir Tural(tayraan) (Ibrahim oglu, 1906 ) Isa Dogan(körisaan) Mehmet Inan(hafiz Memmet) Mukremin Celebi(1925-31.10.1980) Mustafa Ayata(05.03.1929- 06.03.1998) Mustafa Atasever Isa Duru(vaiz) + ecz. (Osman oglu-1948) Faruk Celebi + ögr. (Mukremin oglu, 21.05.1950-02.01.2005) Mustafa Ugur ( Ali oglu-1950) Mustafa Tural + ögr. (ibrahim oglu, 05.01.1956- ) Nureddin Aktürk (Mehmet oglu ,1956) Tahir Koca Mehmet oglu ,1956) Mehmet Pehlivan (ibrahim oglu-1956) Ali Celebi (Mukremin oglu-05.03.1964) Ahmet Inan Hüsnü Tural (muhtar Mustafa Tural oglu Mehmet ve Rabia Inan kardesler Mehmet Poyraz Bekir Can (Ibrahim oglu-1946) H.Hüseyin Poyraz Muhammet Poyraz Mehmet Koca Ibrahim Inan Tahir Demircan
Abisoglugil
Abdiramagn Mehmet/Süleyman Bedir
Acurenli=Idris Demirin annesi
AhmetDayinin Osman
Aleddin Aganin Yusuf
Alirizanin Mevlut
Ayatanin Yusuf
artisin Fadime
Assefin ismail
Asvalt Riza=Hayvacinin Mevlut
Assigin Nihat
Atiyenin Mustafa
Atmisligin Dayi
Ayata Hoca
Aydinli gilin Haci Hasanaga
Ayvaci gilin Mustafa Atasever
Belleki Bekir Aga
Babadayinin Yusuf
Ballilarin Ali Arik
Ballasanagan Faruk
Balci=Mustafa Sullu
Bagdatli gilin MehmetAli Kus
Bangaciibraam
Bassa mustafagan
Binnasin Mahmut Emmi
Bitirgen
Bostancinin Ali
Bozlagin Sülman
Böyük Hocanin Eczaci Ise
Camgözgillerin Bekir / ibram
Çakiragangil Hasan ünlü
Çavus Hatçe
Çavusoglu
Çale
Cellaagn Haci
Cicinin Fazli
Cifit
Cilet Hafiz
Cimbigin saban
Çinibekir
CiniBekirin oglu Çale M.Ali
Cokelekcigilin Osman Celik
Dagaloglugilin Hasan Aga
Demirci Osman Agan (Kadirgilin)
Dipitin Mustafa
Dukkanci Ismail
Enveragan Nazim
Efendinin Haci Mehmet Soylu
Efeninoglu=Mustafa Aslan
Etemagangil
Garalilin Hüseyin
Gençali gilin Osman
Gobelingosman
Gocamerlerin Ömer Koca
Güdük Memed
GümüsPala Hamdagn Mehmet
Hakki ismailangil
Hamdi Aganin Cafer Atasever
Hanim oglugiller Ibrahim can
Hacemolin Nuri Kurnaz
HaciAhmetagn ismail
Haci Mahmudagn
HIRImemmetagaan
haci Yussuflarin Hüseyin
Hocaalin ISE veya eczaci ISE
Hüsnagn Mustafa
Ibaangil Ali
Ibisinabang Ismail Özcan
Ibishaccabangil
Ibubuk Ibram Aga
Ihsanagn Yilmaz
IkizAliagn Haceli Uygun
Imamoglular Inan aileleri
Iminagn Lütfi
Isaagn Mehmet Dogan
Ismetagn Hacca/Osman
Izmirli sirifnene
Kara Mehmetagan torunu Mehmet Demirtas
Kadiroglu=Mustafa Keskin
Kalin Hasanagn
Karadayinin Idris Kus
Karalilin Abdullah/Recep
Karlikli Ali Agan
Kirmalilin Mehmetagan/Hasanagan
KoçaÖmerlerin Ömer Koca
KocaMehmetAganin Necip
KocaSükrününg Sulman
kolsuzlarin Turan/Sayit
Kösemerlerin Hüsnü ve Tahir(hoca)
Kutupaneci Hakkagan
MavisHaci Giller Muharrem Gürbüz
Mayinin Ali
Mahmut Agagilin Kemal Atasever
Mahmutoglugillerin Memis
manticiiyip
Masaragn Ahmet
Mitina Hasan Hüssügn
Mevlüt Agan Ismail
Mülazimogullari
Musaling Ise
Mustagin Ahmet Gurbuz
Muzafferagn Osman
Mükremin Hafiz’in Ali Çelebi
NadiyeAbangillin Ahmet
Neziyenin Ahmet/Mehmet
Osman Ustalar
Patrolulugun Mustafa
PembeAnaan Mehmet
Sadagan Sadik/Mahmut
Salimgilin Ali Duru
Sabanagn Osman
Sakiragn Yusuf Sencan
SariAhmedagn Bekir
Sarizin Ali(Ögretmen)
Sayitagn Sayit
Sigiyening Yusuf
Soysali
Sismangilin Mehmet/Sirif
Taallinin Ismail=Ismail Aslan
Tahalagin Mehmet
Tamponcu ibram Aga
Tayrangilin Faruk/Yusuf
Tavsan Ahmetagan
Terkilin Yusuf
Teyyarenin Ibrahim Poyraz / Affe
Topaang Ahmet
Turkmening Mehmetagn
Uzunoglanin Mehmet
Yatcigilin Mustafa
Yakubagn Mehmet, Mustafa
Yunus Agangil
Yuvagilin ibram Aga
Köy Ilçemiz Kayseri Yolu Üzeri Güney Bati Istikametin’den 10.Km. mesafede bulunan köye bakildiginda hilali andirmaktadir.
* Karain Köyünün bulundugu hali hazir yerdeki kale Anadolu’nun en eski yerlesim yeri olarak bilinmektedir, Tarihte Köyün Adi (Carine) Karin diye geçmektedir.Yazili belgelerde tüm Anadolu’da Iki (Carine) Sehrinin bulundugu belirtilmektedir.Karain Köyünden baslayarak dere köy dedigimiz kesim Hititler zamanindada Askeri bölge olarak önem kazanmis Karlik Yesilöz,Hodul kesiminde bulunan kayadan oyulmus siginaklar eski kavimlere barinak olmustur.
Köy daha önceleri Bizanslilar tarafindan’da yerlesim yeri olarak kullanilmis köyün bazi bölgelerinde kilise kalintilari günümüze kadar varligini korumustur. Akilli ve Kurt Deresinde Kilise kalintilari günümüze kadar varliginin bir kanitidir ve halen kalintilar mevcuttur.Burada birde tehlike anlarinda kayadan yapilmis Davul tasi kulla nilmis kayadan yapilan bu tas , Bir tür çan gibi kullanilarak oradaki yasayan halki tehlike aninda uyari vazifesi yaptigi söylenmektedir.
Bu yerlesim yerine gidilirken kisse denilen bir yerde büyük bir kilisenin var oldugu anlatilmakta buradan Sinasos’a kadar bir yol oldugu da bilinmektedir. Köyün asagi bölgesin olan Ören denilen yerlerinde de kilise kalintilari bulunmaktadir birde üst kisimlarinda kayalarin içerisinde kemik kalintilari, Fosil hala bolca günümüz’de de bulmak mümkündür.
Türklerin Anadolu’ya yerlesmesi üzerine Köyde yerlesim yeri olarak kullanilmaya devam edilmis Selçuklulardan kalma bir Cami oldugu, Osmanlilar döneminde ise köy merkez durumunda olmus. Bazi yerlesim yeri ve köylerde ufak dava niteligindeki olusan hadiseler burada çözümlenmeye çalisilir büyük davalari ilçe merkezine gönderilmekte imis. 6 ve 7 kabilenin bir araya gelmesi ile köy bu günkü durumunu almistir bunlardan bilinen kizlar odasi, Örencilik burada geçen yil bir küp bulunmus ve Ürgüp Müzesinde sergilenmektedir. Ören , Sögütlü pinar, Kavakli pinar, Bayir pinari gibi yerlesim yerinden meydana gelmistir.
Cumhuriyet döneminde ise Ilk Ilkokul 1928 yilinda burada yapilmis ve açilmistir Diger köylerden burada okumus 3 derslikli bu okula daha sonralari bina ilave yapilmistir. 1955 yillarinda köy 250 Hane olmus Nüfusu 950 kisiye ulasmis 1956 yilinda Selçuklulardan kalan cami yikilarak yerine yenisi o zamana göre örnek olarak ters kiris ve içerisinde direk ve sütün bulunmamaktadir. Karain Köyü çok eski çaglardan bu tarafa önemini korumustur. Bu köyün halki genetik olarak hep yenilige açik kalmis kültürel yönden bölgede öncü rolünü üstlenmistir. 1947 Yillarinda Halk okuma odasi olarak insa edilen bina köy Kütüphanesi olarak açilmis Ilk Memuru olarak, Bekir Koca yapmakta ve buradan bazi civar Köylere Esekle Ödünç Kitap dagitilmistir. 1967 Yilinda Köy Saglik ocagi yapilmis halen hizmet vermektedir. Kahvehane üzerine PTT Binasi ve lojmani yapilmis daha sonralari Telefonlar otomatik olduktan sonra memuru diger yerlere atanmis halen binasi bulunmaktadir.
Iki vadi arasi olmasi dolayisi ile arazi burada biraz daha diger köylere göre genis tarim yönünden oldukça ileri gitmis Tarim kredi kooperatifi lojmani ile birlikte yapilmistir . bagcilik önemli bir gelir kaynagi oldugu pazarlarda Karain Pekmezi ,Karain Süzme yogurdu aranmistir. Köyde Elma,Kayisi,ve diger tür agaç oldukça bol bulunmakta tarim yönünden ise iyi bir tarim yapildigi Köyde Kiska,Patates ,Sogan ve her ailenin yillik un bulgur gibi gida maddeleri ihtiyacini kendi yetistirmekte bu konuda hiçbir zaman sikinti çekmemistir. Daha sonralari Köyde yogun bir göç baslamis bunlardan, Almanya,Hollanda,Isveç gibi ülkelere gidenler çok olmus bu sayi bugüne göre yaklasik 450 kisiyi bulmaktadir. Bir kismida Ürgüp ve Civar Illere gitmisler. Köy Nüfusu 2000 yilinda yapilan sayimda 264 kisiye kadar inmistir.Köyde yasam halen devam etmektedir.
Tarihi Bilgiler Il Kültür Müdürlügü Halk Kültürü Arastirmacisi Hüseyin Sevindik’ten Alinmistir. ISA UZ Tic.San.Odasi Prs
İlkokul 1. ve 2. sınıfı Karain ilkokulunda okudum. O zamanlar 23 Nisan etkinlikleri/şenlikleri çok heyecanlı ve mutlulukla geçerdi. Belki bu bando takımına hiç giremedim ama hep o ablalar ve abilere özenmişimdir. Tabi bu resim hangi tarihe ait tam olarak bilmiyorum ama sonraki yıllarda bu etkinliklerde çuvala girip kosma, yoğurtun içinden para bulma, kaşık içerisinde yumurta taşıma gibi şeyler hatırlıyorum . :=)
Harbiden güzel yıllar geçirdik. Şimdi kalmadı malesef bunlar.
Cümbür cemaat odun kesilirdi ense meseden Halaylar cekilir, esir oynanirdi pür-i neseden Kiska ve pekmezinin adi duyulurdu dünyanin her kösesinden Baglar budanmaz-bozulmaz, kiska ekilmez olmus
Bulinmazdi Garinlinin kini, rüsvasi Söyle buyurur iki cihan Mustafasi : Giremezsiniz Cennete iman etmedikce Olamazsiniz kamil mü´min birbirimizi sevmedikce: cok seyin esasi..!
Karain 21.07.2005( Karainliler gününde okundu).
———————————————
Dağilan köylüyü tekrar toplamaya, Her türlü derdine sahip çıkmaya, Kanserin köküne kezzap atmaya, Aradım; bir türlü çare bulamiyorum.
Akibet belliyken bu kahır niye!? Mustafa Tural bile alamaz paye, Kimseler bakmıyor asl-olan sa(a)ye. Aradım; Garaine(götürecek) dolmuş bulamıyorum.
Yazan: Mustafa Tural(ibrahim oğlu-1956) 2008 08 18
Malesef küçük yaşta gurbette olmamdan dolayı, Karain ilkokulunu yaşamamış oldum. Umarım değerli anılarınızı paylaşırsınız, böylece azda olsa o dönemi hayallerle yaşamış oluruz
Malesef küçük yaşta gurbette olmamdan dolayı, Karain ilkokulunu yaşamamış oldum. Umarım değerli anılarınızı paylaşırsınız, böylece azda olsa o dönemi hayallerle yaşamış oluruz