Ürgüp ve çevresinin gelişmiş ve sevilen köylerinden olan Karain Köyünde 20 aralık 1946 da Babası Mavişhacılardan Salih Gürbüz ve Annesi Fatma Kuş’un sırasıyla: Ahmet, Necati, Mehmet, Güldane, Zehra ve Ayşe den sonra son evlatları olarak dünyaya gelmiştir.

Köyde başarılı derecelerle ilkokulu okuduktan sonra abileri gibi marangözcülük değil, tersine Kayseride okumak için liseye gider.

1964 yılında köyün sevilen ve yardımsever kişiliğiyle bilinen Babası Maviş Hacı Ağan Salih Gürbüz hasta yatağına düştüğü için İmamoğluların Hayriye Gürbüz ile acilen evlenir.

Ve aynı yıl Babasını tüm müdahalelere rağmen 64 yaşında kaybeder.

Sonra 1966 da Samsun, Konya ve Amasya da askeri görevi esnasında ilk çocuğu Havva Dudu (Fatma) dünyaya gelir ve görmek nasip olmadan maalesef meçhul bir hastalıktan dolayı kısa süre sonra vefat eder.

1968 de ikinci ama tek ve son çocukları olan moral kaynağı Salih Zeki dünyaya gelir.

Sonraki yıllar İstanbulda iş aramaya gider ve sevdiği bacanağı Ahmet Akçay ile pazarlarda patates satmaya başlar. Derken Tercüme ve İşbulma adı altındaki özel firmaların aracıları ile irtibata girer ve Avrupada fabrikalarda birkaç sene çalışarak para kazanıp geri dönme ümidiyle yurtdışına yönelir.

Yaptığı bağlantılar ile Fransa da iş ve gelir garantisi sevincini tüm köylülerle paylaşır ve gurbete gitmek isteyenler için tüm istek işlemleri için Ürgüp–İstanbul arası defalarca seferber eder. Çoğu kişi için gereken işlemleri de halleder ve ilk olarak 1969 da Fransa da bir lastik fabrikasında diğer köylülerle çalışmaya başlar.

İnsan, yeryüzüne adımını attığı ilk andan itibaren büyük bir hikayenin içine doğar. Yaşadığı çağ, içinde bulunduğu toplum, kültürel ve sosyal atmosfer. Böylece gurbetteki hayat başlar ve aynı sene şartları daha iyi olduğu için Hollanda’ya taşınır ve bir varil fabrikasında çalışmaya başlar.

1973 te Hollanda hükümeti eşi ve çocukları olan yabancı işçilere kolaylık tanır ve aileleri birleştirmeye teşvik eder. Hanımı Hayriye ve tek evladı Salih Zeki’ yi aynı yıl Hollandaya getirir. Amsterdam’ın sevilen bir semtinde 3. katta olan bir evi kiralar ve yerleşirler.


1975 te Annesi Fatma Kuş’u bir yaz tatilinde 74 yaşında hastalıktan dolayı kaybeder.

1989’da çok sevdikleri ilk torunları Esma Havva dünyaya gelir. Kendi oğlunun bebeklik dönemini fazla görmek nasip olmadığı için, torunuyla beraber aynı evde ilk defa bu duyguyu doya doya yaşadı. Fakat maalesef fazla sürmeden 1991 yılında Esma Havva kalp yetersizliğinden dolayı vefat eder.

1992’de Semih ve 1998 yılında Yasemin ile Allah iki çok sıhhatlı ve sevimli yeni iki torun nasip eder. Torunlarını gene aynı evde yakından sevebilmek tekrar nasip olur.

Zor şartlar altında kazandığı paralarla yatırım yaptığı her adım hüsrana gider ve hep kaybeder. Bu hayal kırıklığına rağmen pes etmez ve aynı hızla çalışmaya devam eder. Gücünün yettiği hiçbir yardımı hiç kimseden esirgemez ve aynı Babası gibi seve seve herkezin işine koşarak kendi işlerini ertelerdi.
Fotoğraf çekip sevdiklerine hediye etmeyi çok severdi, ve bu yüzden kalıp kalıp fotoğraf bastırırdı. Ayrıca küçük radyoları çok severdi ve 70’li yıllarda kısa dalgadan antene ayar vererek TRT haberlerini dinlerdi.

Babam ve Annem Van Leer çelik varil fabrikasında, Ürgüplü ve farkli yörelerden gelen Türklerle beraber çalıştıkları için Hollandaca dilini yeterince öğrenemediler. Çok istemelerine rağmen bundan dolayıda maalesef fazla Hollandalılarla derin sohbetler edemediler.



1990 yılında dizlerindeki aşınma fecileşir ve bundan dolayı 3. kata çıkmakla zorlanır. Ayriyeten aşırı filtresiz sigara ve ağır tütün içerdi. Bundan dolayı da nefes darlığının gün geçtikçe fazlalaştığını görüyordum. Artık dayanamayıp hemen aile hekimimize gittim ve Babamı acilen uyarmasını rica ettim. Bunun ardına fazla zaman geçmeden ani bir karar ile herkezi şaşırtıp sigarayı bıraktı.

Bu ara yer evine taşınmaları için tüm gerekli kuruluşlara müracaat ederek, zor da olsa aynı semtte Babam ve Annem için şirin ve bahçeli küçük bir ev çıkartmak nasip oldu. Tabi o seneler hep Türkiye’ye kesin dönüş yapacağız düşüncesiyle kimse ev almayı hayal bile edemiyordu. Birde Amsterdam’da yer evleri belediye tarafından sadece yaşlılara ve engellilere veriliyordu.

1995 yılında farklı rahatsızlıklardan dolayı fabrikadan ayrıldılar ve senenin yarısı köyde ve diğer yarısı Amsterdam’da yaşamaya devam ettiler. Bu durumdan çok memnundular çünkü gurbette daima köy hayatını hayal ederdiler.


Ev köyün merkezinde olduğundan dolayı her sefer Ürgüp’e giderken köy çıkışına kadar araba köylülerle dolardı. Ve akşama doğru gene tekrar Ürgüp’te bir yerde anlaşıp aynı kişiler ve yükleriyle beraber köye geri gelmeyi çok severdi. O yolculuktaki sıcak sohbetler ve gerektiğinde bir şekil yardımlarda bulunmak onu çok mutlu ederdi.

2011 yılında Annemde Alzheimer hastalığı keşf edilir ve bunun acısıyla tatlısıyla 2014 yılı son nefesine kadar gece gündüz demeden cani gönülle hanımı ile ilgilendi ve bakımını yaptı. Büyük bir mutlulukla aynı yıl 50. evlilik yıldönümlerine ulaşırlar ve bu Hollanda’da gazetede altın çift olarak haber olur.

Zor bir dönem başlar ve 20 Aralık 2014’te Alzheimer’a yenik düşerek Annemin vefatı tam Babamın yaşgününe isabet eder… Aynı gün Babam ve oğlum Semih ile Anneme son görevimizi yerine getirerek Karain mezarlığına defn ettik.

Annemin vefatından dolayı bir türlü eski morali geri gelmedi ve yeni bir evliliğe hazır olmadığını söylerdi hep. Bu ara hüzünlü zamanlarını yenmek için küçük atölyesinde kendi ceviz ağaçlarından süs yapmaya başlar ve bunları sevdiği kişilere hediye ederdi.

Hayatı boyunca titizlikle kurallara uyan birisi olarak, trafikte olsun, iş yerinde olsun, doktorların uyarıları olsun, her tavsiye ve kurala uyardı. Beni ve başkalarınıda sürekli bu konulara karşı duyarlı olmalarını tavsiye ederdi. Derken 2020’de Korona pandemisi başladı ve tabi ki sürekli Babam ile irtibattayım. Ve her zamanki gibi içim rahat çünkü dışarı çıkma saatlerine, maskesine ve mesafeye çok dikkat ediyordu. 2021’de iki aşısını da olmuştu ve bundan dolayıda Babamda bende kendimizi biraz daha korunmuş ve rahat hissediyorduk.
Aylardan Nisan ve Babamda bir haftaya yakın hafif başlayan, fakat feci öksürmelerle beraber baş ağrısı ve yüksek ateşli olduğunu duyar duymaz neden derhal bir doktora veya acile gitmediğine yanıt olarak: “Ben aşılarımı oldum ya, bu normal bir nezle gelip geçer ve ayrıca doktorlar şuan çok acil, hastanelerde zaten hep korona hastalarıyla dolu, boşuna meşgul etmek istemem“ der. Fakat sesinden durumunun ciddi olduğunu anlamıştım ve defalarca ikna etme çabasından sonra zorla ambulansın gelmesini kabul etti.
Ambulans derken sene 1980, Hollanda’dan Karain sağlık ocağına ambulans bağışlamak için önder olanlardan biriydi, ve özellikle solunum aleti ilave edilmiş. Kim düşünebilirdi seneler sonra kendisinin bu alete ihtiyacı olacağını, fakat kendini hiçe sayarak, ambulansları meşgül etmek istemedi…

Hastanede pozitif olduğu ve kandaki oksijen değerlerinin çok düşük olduğu anlaşılır ve derhal oksijen verilmeye başlanır. Sonraki günler değerlerin düzelmediğinden ve diğer tüm müdahalelere rağmen entübeye bağlanır ve maalesef 2 mayıs 2021, 74 yaşında hakkın rahmetine kavuşur… ve tekrar oğlum Semih ile Babama son görevimizi yerine getirerek Karain mezarlığına rahmetli eşi, Annem Hayriye Gürbüz’ün yanına defn ettik.

Fedakar Annem ve Babam çok erken aramızdan ayrıldınız.
Mekanınız Cennet olur İnşallah.
Sizleri çok özlüyorum ve daima dualarımdasınız!

Yorumlayan tek evlatları Salih Zeki Gürbüz